13 Mayıs 2013 Pazartesi

Sonuç


                                       Sonuç

Kökü tarihin derinliklerine inen ve yaklaşık 3500 yıllık bir geçmişe sahip bulunan Arap-İsrail Sorunu; 1850 yıllık bir aradan sonra, 1917 yılından itibaren tekrar başlamış ve 1948 yılında İsrail Devleti'nin kurulmasıyla şiddetlenmiştir. Taraflar amaçlarını gerçekleştirmek için Milli Güç Unsurlarını her alanda ve fırsatta kullanmışlarsa da; bu konuda verilen 4 savaş dahi kesin sonuç almalarına yetmemiştir. Keza Mısır'ın ABD'nin yanında yer alması ve Camp David Antlaşmaları dahi soruna kesin ve kalıcı çözüm getirememiştir.

Arap-İsrail uyuşmazlığı uluslararası ve bölgesel gelişmelerden etkilenen, aynı zamanda uluslararası ve bölgesel politikaları derinden etkileyen, çok boyutlu, çok taraflı ve hala çözüm bekleyen bir sorundur. Milliyetçilik akımı, 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş, Körfez Savaşı gibi uluslararası ve bölgesel olayların yön vermesiyle Arap-İsrail uyuşmazlığı geçmiş yüzyıla damgasını vurduğu gibi günümüzde de gündemin zirvesinde yer almaya devam etmektedir. Bu sorun, hem bölgesel hem de uluslararası boyutta siyasi ve askeri sorunların yanında ekonomik, çevresel ve insani sorunları da içermektedir. Bu sorun da sadece Arap Devletlerini ve İsrail değil, Filistinli mültecileri, yerel ve bölgesel direniş gruplarını ve Yahudi yerleşimcileri de taraf olarak kabul etmek gerekir. Bu Arap-İsrail uyuşmazlığı neticesinde meydana gelen savaşların sonucunda, Arap Devletleri başarısız olmuş ve İsrail topraklarını savaş öncesinden daha da fazla olarak genişletmiştir.

1973 Savaşı


                                 1973 Savaşı




    Bölge için dönüm noktası niteliği taşıyan 1967 savaşı sonrası Araplar bu yenilgi nedeni ile İsrail ise kazandıklarından taviz vermemek için barış görüşmeleri yapılamadı ve Filistin sorununa çözüm getirilemedi. Bu arada bölgenin iki önemli ülkesi olan Mısır ve Suriye’de iktidar değişti. Mısır’da Enver Sedat, Suriye’de Hafız Esad başa geçti. İsrail stratejik ve askeri üstünlüğüne ve ABD’nin desteğine güvenerek Suriye ve Mısır’ın kendisine karşı savaşma cesaretini gösteremeyeceğini, ama Arapların bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceklerini de çok iyi biliyordu.

                             (Soldan Sağa) Enver Sedat, Muammer Kaddafi, Hafız Esad

     Dördüncü Arap-İsrail Savaşı; Mısır, Suriye ve İsrail kuvvetleri arasında oldu. Arap Cephesi'nde; Mısır'ın 325.000, Suriye'nin 112.000' lik kuvvetine karşılık İsrail ortalama 100.000'lik barış mevcudunu kademeli seferberlikle 300.000'e çıkarmak üzere gerekli düzenlemeler yapmıştı. İsrail'in "Yom Kippur” adı verilen dinsel bayramını kutladığı bir sırada 6 Ekim 1973 günü saat 14.00'te, Mısır ve Suriye kuvvetleri baskın taarruzu ile harekâtı başlattılar.

                                                              Yom Kippur Bayramı

     İsrail, Yahudiler için en kutsal gün olan Yom Kippur gününde ve Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayında bu saldırıyı beklemiyordu. Saldırının ilk gününde Mısır Süveyş Kanalı’na, Suriye Golan Tepelerine hücum etti. İlk günlerde yenik olan İsrail 10 Ekim’de Suriye birliklerini geri püskürttü. İsrail hava kuvvetlerinin hâkimiyeti ve Mısır’ın pasif tutumu İsrail’in bütün gücüyle Suriye’ye saldırmasında oldukça etkili oldu. Araplar, bu savaşın ilk günlerinde elde ettikleri başarıya rağmen, Ortadoğu ve Filistinlilerin kaderini değiştirecek bir sonuç gerçekleştirememişlerdir. Savaşın tehlikeli boyutlar alması ve giderek doğu-batı çatışmasına dönme ihtimali karşısında BM Güvenlik Konseyi, ABD ve Sovyetler Birliğinin de yoğun diplomatik çabaları ile, 22 Ekim 1973’te 242 Sayılı Kararın uygulanması çağrısını yapan, 338 Sayılı Kararı aldı. İsrail ile Mısır kararı hemen onayladı. Suriye reddetti. İsrail’de bunu fırsat bilerek Suriye topraklarında daha fazla ilerleme bahanesi yarattı. Savaşın sonucunda askeri bir zafer kazanmış olan İsrail sarsıldı. Savunma stratejisi çökerken, Mısır ve Suriye’nin ani saldırısıyla caydırıcılık doktrini de çöktü. Aynı zamanda uluslararası toplumda diplomatik açıdan tecrit edilen İsrail, askeri ve ekonomik açıdan ABD’ye daha da bağımlı oldu. 1973 Savaşı sadece bölgeyi etkilemekle kalmayıp, bütün dünyayı etkileyen bir savaş olmuştur. Savaş esnasında Suudi Arabistan’ın öncülüğünü yaptığı Arap devletleri özellikle ABD ve Hollanda’yı İsrail’e destek oldukları için hedef alarak petrol ambargosu uyguladılar. Bu ambargo Arap devletlerinin petrolü siyasi bir güç ve silah olarak kullanabileceklerinin bir göstergesi oldu.

1967 Savaşı


                                     1967 Savaşı


Mısır ve Suriye’nin İsrail’e karşı sürdürdüğü düşmanlığın yanı sıra devam eden sınır çatışmaları yeni bir savaşı kaçınılmaz kılıyordu. 1967 Savaşı yerel, küçük çaplı ve daha çok su kaynakları için yapılan çatışmaların yol açtığı bir savaş olarak tarihteki yerini almıştır. Savaşa götüren nedenlere bakılırsa; 1949 ateşkes anlaşması ile Celile Gölünün kuzeyindeki stratejik toprakları elinde bulunduran Suriye ve İsrail’in bir güvenlik darboğazına girdiği görülmektedir.

Aynı zamanda Suriye ve İsrail, Ürdün Nehri sularından daha fazla yararlanmanın yollarını aramaya başlamışlardı. Ocak 1964’de Kahire’de toplanan ilk Arap Zirvesinde İsrail’in çabalarına karşılık Ürdün Nehrinin diğer paydaşları olan Suriye, Ürdün ve Lübnan’ın nehir sularını kendi topraklarına
çevirmeleri yönünde bir karar alındı. Ürdün ve Lübnan, İsrail’in bunu savaş sebebi sayacağı endişesi ile bu karar uymadılar.

Suriye tam tersine İsrail’e karşı saldırgan bir tavır sergilerken, Filistinli gerillalara olan desteğini de artırıyordu. Suriye’nin bu tavrında 1966’da darbe ile iktidara gelen Baasçıların rolü yadsınamazdı.

1963 yılından bu yana Suriye’nin İsrail’e karşı topyekûn bir savaş çabasını önlemeye çalışan; Arap devletlerinin ilk önce birliğinin sağlanmasını, sosyalist devrimin yayılmasını, Arap ordularının hazırlanmasını savunan Mısır bu stratejinin Arap dünyasındaki prestijini sarstığını fark edince İsrail ile
savaşın kaçınılmaz olduğunu anladı. Cemal Abdül Nasır’ın temel amacı, İsrail karşısında bir zafer kazanarak prestijini sağlamlaştırmaktı. Böylece Mısır, BM Acil Durum Gücünü Sina’dan çıkarttı, buraya kendi birliklerini yerleştirdi ve Tiran Boğazını İsrail gemilerine kapattı, bu sayede de
süreci hızlandırdı. Bu durum, İsrail’de Arap milliyetçiliğini daha büyük bir tehlike olmadan yok etmek isteyen radikallerin yükselişine neden oldu. Filistinli gerillaları kontrol altına alması için baskı yapmak ve 7 Kasım 1966
tarihli Mısır-Suriye ortak savunma paktına katılımını engellemek amacıyla, İsrail ilk olarak Ürdün’e savaş açtı.

13 Kasım 1966 tarihinde İsrail’in yaptığı “Samu Saldırısı” bütün Ortadoğu’da birdenbire gerginliğin patlak vermesine sebep oldu. 12 Kasım 1966 günü bir İsrail zırhlı aracı bir mayına çarpmış ve araçta bulunan 9 askerden 3’ü ölmüş, 6’sı yaralanmıştı. Yola mayın koyma izini, Ürdün’ün Samu kasabasında bulunan El-Fetih tarafından yapıldığına inanan İsrail, 13 Kasım 1966 sabahı, Ürdün’ün iddiasına göre, havadan Mirage uçakları ve karadan da 20 tank tarafından desteklenen bir tugaylık kuvvetle, Hebron güneyindeki 4000 nüfuslu Samu kasabasına saldırmıştır. BM Genel Sekreteri’nin raporuna göre, İsrail birlikleri Samu’da 135 evi, bir okulu ve bir kliniği yerle bir etmişlerdir. Bir diğer köyde de 15 evi tahrip etmişlerdir. Bu çarpışmalarda 15 Ürdün askeri ile 3 sivil ölmüş ve 37 Ürdün askeri ile 17 sivil yaralanmıştır.



                                    Mirage Savaş Uçağı

Samu hadisesi Arap dünyasında büyük tepki ile karşılanırken, Güvenlik Konseyi de Ürdün’ün şikâyeti üzerine yaptığı dokuz oturum sonucunda, İsrail’i ağır şekilde suçlayan karar tasarısı, 1 çekimsere (Yeni Zelanda) 14 oyla kabul edildi. Güvenlik Konseyi’nin 228 (1966) sayılı bu
kararı, İsrail’in geniş çaplı askeri harekâtı ile hem BM anlaşmasını hem de mütareke anlaşmalarını ihlal ettiğini söylüyor ve İsrail’in bu şekildeki askeri müdahalelerin müsamaha ile karşılanamayacağını belirtiyordu. Samu
hadisesinde Suriye hariç tüm Arap ülkeleri Ürdün’ün yanında yer aldı. Suriye’ye göre Samu hadisesi, İsrail’in Suriye’ye karşı planladığı saldırıdan dikkatleri başka yöne çekmek için düzenlenmiş bir oyundu.


                                                                   Samu Saldırısı

Ocak 1967’den itibaren İsrail-Suriye sınırlarında çatışmalar artmış ve savaşa kadar gidecek gelişmeler başlamıştı. 7 Nisan 1967 günü meydana gelen İsrail-Suriye çatışması, 1956 yılından bu yana yaşanan çatışmaların en şiddetlisi oldu. Çünkü bu bir hava muharebesi idi. İsrail ile Suriye arasındaki gayri askeri bölgede tarla sürmekte olan İsraillilere Suriye topçusunun ve tanklarının ateş açması üzerine, İsrail kuvvetleri de Suriye mevzilerine saldırdı. Bunun üzerine Suriye MİG uçakları havalandı ve arkasından da İsrail jetleri havalandı. Yapılan hava muharebesinde, İsrail uçakları hiç kayıp vermeden 6 Suriye MİG uçağını  düşürdüler. Suriyeliler ise, kendilerinin 4 MİG uçağı kaybetmesine karşın, İsrail’inde 4 MİRAGE uçağını düşürdüklerini iddia ettiler. Tabii bu hadise de tarafların birbirlerini Güvenlik Konseyi’ne şikâyet etmelerine sebep olmuştur. Diğer taraftan, İsrail ile Ürdün arasında da Şubat-
Mayıs ayları arasında özellikle Hebron (El-Halil) bölgesinde olaylar eksik olmamıştır.



                                                                   Golan Tepeleri

4 Haziran 1967’de başlayan savaşın ilk günlerinde Mısır ve Ürdün ordularının rahatlıkla yenildiğini gören Suriye, savaş öncesi çabalarını savaş sırasında göstermedi.

Sovyet müdahalesinden çekinen İsrail Golan Tepelerine hemen saldırmakta tereddüt etti. Daha sonra Golan Tepelerinin en önemli kenti Küneytre’yi ve Golan Tepeleri’ni 10 Haziran’da ele geçirdi. İsrail altı gün içinde Mısır’ın elinde olan Sina Yarımadası ile Gazze Şeridi’ni, Ürdün’ün elinde bulunan Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı işgal etti.

Bu işgallerle İsrail eskisinden çok daha fazla toprağı kontrol altına alarak, bir milyondan fazla Arap nüfusu barındırma ve Arapların daha da büyüyen düşmanlığı gibi problemlerle karşı karşıya kalacaktı. Bu savaş bölgede yeni bir sayfanın açıldığı tarihtir.

1967 Savaşı bölgeyi derinden etkileyen sonuçlar doğurdu; bölgede sınırlar değişti, İsrail’in sınırları genişlerken yeni mülteciler oluştu. Mısır bu büyük yenilgiyle bölgedeki Arap liderliğini kaybetti. Pan Arabizm giderek etkisini yitirmeye başladı ve yerini Pan İslamizm ve yeni yeni güçlenen Filistin
milliyetçiliği gibi yerel akımlara bıraktı.

1956 Mısır - İsrail Savaşı


                                 1956 Mısır İsrail Savaşı


    1952’de Mısır’da General Muhammed Necip’in liderliğini yaptığı Hür Subaylar Kral Faruk’u devirerek yönetimi ele geçirdiler. 1954 yılında yönetimi kendi denetimine alan Cemal Abdül Nasır, 1956’da Süveyş Kanalı şirketini millileştirdiğini açıklamıştır.



   Mısır lideri Nasır’ın böyle bir çıkışı kanal üzerinde büyük çıkarları olan İsrail, Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmiş ve başta Kanal bölgesi olmak üzere Mısır’ın önemli yerlerini işgal etmişlerdir.

  Mısır askeri alandan başarısızlıkla çıkmasına rağmen Sovyet Rusya’nın işgalci devletlere sert tepki göstermesi ve ABD’nin çıkarları gereği İngiltere ve Fransa’ya baskı yapması üzerine işgal sona ermiştir. Bu gelişmeler sonucunda Nasır tüm Arap dünyasında önemli bir figür haline gelmiştir.



1948 Arap - İsrail Savaşı

                                  1948 Arap İsrail Savaşı

      İngiltere’nin Filistin’deki manda yönetimi 14 Mayıs 1948 günü saat 24.00’te sona ermiştir. Ancak İngiliz manda yönetimi sonra ermeden birkaç saat önce Tel Aviv’de toplanan Yahudi Ulusal Konseyi İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiştir.



     Kuruluş ilanından 2 saat sonra ABD’nin daha sonra SSCB gibi büyük devletlerin bu yeni kurulan devleti tanımak için sıraya girmesi Ortadoğu’da himaye altında bir ulus oluşturma projesinin bir başarısıydı. Yeni kurulan İsrail Devletinin ilk cumhurbaşkanı Chaim Weizmam, ilk başbakanı ise Ben Gurion olmuştur. 




      İsrail Devleti’nin kurulduğu gece Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan ve Suriye kuvvetleri Filistine girmeye başladı. Böylece Birinci Arap-İsrail savaşı resmen başlamış oldu. Aslında İsrail’in böyle bir saldırıyı beklediğini, 1948 Mayısının ilk günlerinde Ben Gurion tarafından Kurmay Heyetine gösterilen stratejik hedeflerde var.

      Ben Gurion böyle bir saldırı karşısında ilk önce Ürdün’ün saf dışı bırakılması gerektiğini savunmuştur. Savaşın başında Mısır kuvvetleri günümüzde de İsrail’in başkenti olan Tel Aviv’in yakınlarına kadar gelmiş, Ürdün ise Doğu Kudüs’ tamamen kontrol altına almıştır. 

      Bu arada BM Güvenlik Konseyi taraflara ateşkes çağrısında bulunmuş ve önceleri iki tarafta bu çağrıya kulak vermemiştir. Bunun üzerine BM’nin arabulucu tayin ettiği diplomat Kudüs’ü Araplara bırakmak isteyince Yahudi terör örgütü tarafından öldürüldü. İsrail, lehine gelişen savaşta kazanımlarını arttırmak istiyordu. 

    1948 savaşının Araplar karşısında küçük bir güç olan Yahudilerin lehine dönmesinde, Süveyş Kanalında hala İngiliz birliklerinin bulunması, Irak’ta İngiliz etkinliğinin devam etmesi, Ürdün ordusunun başında bir İngiliz komutanın bulunması ve Lübnan’daki iç çatışmalar etkili olmuştur.

    1948 Arap-İsrail savaşında, İsrail tüm cephelerde başarı sağlamış, Araplardan fazla toprak almasa da kalbinde kurulduğu coğrafyanın asli unsuruna kendini kabul ettirmiştir. Bu savaşın asıl kaybedeni Filistinliler oldu. 900.000 dolayında Filistinli yurtlarını terk ederek mülteci durumuna düşmüştür.  


Arap ve İsrail Savaşları


                                              Arap –İsrail Savaşları

             Arap-İsrail ihtilafının çıkış nedeni, tüm dinlere açık yönetimiyle, bölgede tam beş yüzyıl barış sağlayan Osmanlı İmparatorluğu’nundış güçlerin tahrik ettiği milliyetçilik akımlarıyla parçalanmasını takiben kurulan düzenin bozulmasıdır.

            Yapay sınırlar içinde oluşturulan Arap Devletleri, daha kendi aralarındaki çekişmeleri gideremeden, soykırımdan kaçan veya göç eden Yahudilerin kurduğu İsrail ile çatışmaya girmiş ve o döneme damgasını vuran soğuk savaşın da etkisiyle doğu Akdeniz savaş alanına dönmüştür

          1948-1949 Arap-İsrail Savaşı İsrail için bir kuruluş    savaşı niteliğinde olmuştur. 1956 Savaşı daha geniş kapsamlı olarak Mısır’ı Batı ile karşı karşıya getirmiştir. İsrail için yardımcı ve yan kuvvet rolü oynamıştır. Ancak 1967 Arap-İsrail Savaşı diğer iki savaştan farklı olarak İsrail ile Arap dünyasını karşı karşıya getirmiştir. 

            Bu savaşın sonuçları incelendiğinde Ortadoğu’da etkisinin günümüze kadar devam ettiği bir dönem açılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiltere’nin mandasına bırakılan Filistin, Yahudilerle Araplar arasındaki çatışmalar nedeniyle İngiltere’ye sorun olmuştur.

            İki savaş arası dönemde İngiltere’nin Araplarla Yahudileri uzlaştırmak için harcadığı çabalar bir sonuç vermediği gibi, Filistin topraklarını bu iki millet arasında pay etmek istemesi de bir çözüm getirmemiştir.